Yılbaşı gecesinde kar yağması, büyük küçük hepimizin ortak dileği. Beklentimiz, yeni yıla karla birlikte girmek ama hala umut var sanırım.
Nedense biz orta yaşı geçenler, söz eski yılbaşı gecelerine geldiği zaman “nerede o eski bayramlar” der gibi nostalji yapmadan geçemeyiz.
Galiba geçmişe çok bakmanın eşiğine geliyor insan bir yaştan sonra. Yılbaşı yaklaşınca Ankara Ulus’taki PTT meydanına kartpostalcılar sergi açardı. Soğuğa aldırmadan tek tek simli kartpostallara bakar, resimlerin çağrıştırdığı o masalsı dünyaya dalar giderdim. Yılbaşında, bayramlarda kartpostallar alır; uzaktaki akrabalarımızla karşılıklı birbirimize gönderirdik mutlaka. O özel günlere anlam katardı. Hala saklıyorum onları; bana güzel günleri, çocukluğumu hatırlatıyorlar. Şimdikine göre çok daha kısıtlı imkânlarla karşıladığımız o yeni yıl arifelerini ailece eğlenebileceğimiz fırsat günleri gibi görür, aileler olarak toplandığımız evlerimizde TV’deki müzikler eşliğinde adeta milletçe bir araya gelirdik. Yılın en çeşitli ve güzel mükellef sofrası kurulurdu. Yemek sonrası gelen çaylar yudumlanırken büyüklerden biri, bez bir torbanın içindeki renkli plastik taşları karıştırmaya başlardı. Tahmin edeceğiniz gibi bunlar tombala taşlarıydı, sanki sadece yılbaşı akşamlarında oynanması gereken bir oyunmuş gibi bu torba senede bir kere ortaya çıkardı.
Saatler ilerledikçe ikramlar daha bir renklenirdi. Soba üstündeki kestaneler, patlamış mısırlar, meyve tabakları ve küçük kâselerdeki kuruyemişler sehpaların üzerinde saatlerce ara sıra atıştırılmayı beklerlerdi. Hepsi o akşam mutlaka yenmesi gereken yiyeceklermiş gibi kabul görür, midemiz tıka basa dolana kadar yerdik. Yılbaşı akşamı bütün bunlar yaşanırken televizyon daima açık olurdu. Erken saatlerde başlayıp gece geç saatlere kadar süren yılbaşı özel eğlence programlarında, en şöhretli isimlerin geç saatlerde çıkacağının bilincinde olarak heyecanla o dakikalar beklenirdi. Yeni yıla girilen saniyelerde Zeki Müren’i, Sezen Aksu’yu, Kayahan’ı, Nilüfer’i, Bülent Ersoy’u, Burhan Çaçan’ı ve daha nicelerini aynı karede görmenin keyfi paha biçilemezdi. Eskiyen senenin son dakikalarında “Milli Piyango” bileti çekilişleri çoktan yapılmış, talih kuşuyla buluşma umutları bir dahaki seneye bırakılmış olurdu.
Umutlanıyoruz, bazen umudumuzu yitiriyoruz. Sevinç ve acıyla karşılaşıyoruz, dünya denen bu konuklukta. Önemli olan, yaşadığımız hayata bir anlam verebilmektir. Günün birinde bu konukluğumuz sona erecek; kaybolup gitmemek için güzel kitaplara, güzel insanlara, güzel dertlere, güzel meşguliyetlere ihtiyacımız var.
Gülmek güneştir; insanın yüzünden kışı kovar. O zaman, yüzünüzden gülümsemenin ve tebessümün eksilmediği bir yıl dilerim…