Cemre havaya ve suya düştü bile, o zaman güneşli ılık günler yakındadır. İnsanoğlu da böyledir, hayatımız boyunca yaşamak zorunda kaldığımız zemheri günlerimiz vardır. Geçmez sanırız, geçer; bitmez sanırız, biter. Dinmez sanırız, diner.
Geçmeyen ve silinmeyen tek şey, kalbinden söküp atamadığımız ruhumuza işleyen derin yaralardır ve yaralar kimliğimizdir aslında.
İstanbul’da Marmara Denizinde, Kumburgaz fayı üzerinde çok sayıda ve değişik büyüklükte depremler oluyor. Vize’de bizlerde hissettik, korktuk evlerimizden dışarı çıktık. Tekrar olacak korkusuyla tedirgin bir şekilde evlerimize döndük ama korkusu yüreğimize kök saldı. Bu depremlerde öylece oldubitti, geçti denecek sanamayacağız kadar gerçek. Türkiye, deprem coğrafyasında bir ülke ve gerçeğini sürekli hatırlatacak. Deprem, deprem olduğu zaman konuşulmayacak kadar önemli bir konudur. Depremin olmadığı zaman konuşup önlem almak lazım. Bunu başta hükümet, sonra belediye ve halk el ele vererek kenti depreme hazırlaması lazım. Sizler yaşadığınız evinizin, ya da çalıştığınız işyerlerinin ne kadar güvenli olduğunu biliyor musunuz, bunun için bir analiz yaptırdınız mı? Öncelikle biz birey olarak, kendimizin ve ailemizin güvenliğinden kendimiz sorumluyuz. Binanın durumuyla alakalı genel bir fikir edinmek açısından bazı işaretleri değerlendirmeniz mümkün. Binanız hakkında en doğru kanaati bodrum katında yapılan kontrollerle elde etmeniz mümkündür diye ifade ediyor uzmanlar. Bunun için binanızın en alt katına inerek tavanda herhangi bir rutubet olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Rutubet, bina su yalıtımında sorunların olduğuna işaret eder. Ayrıca yalıtımdaki eksiklikler nedeniyle taşıyıcı sistemleri paslanır ve dayanıklılığını kaybeder. Yine binanın taşıyıcı sistemlerindeki çatlak ve dökülmüş betonların altındaki paslı demirler, taşıyıcı sistemlerin iyice deformasyona uğradığının en önemli kanıtları arasında. Ayrıca zeminden su çıkan binaların riskli olduğunu ifade etmek gerekir. Binanın zemin durumu da depreme karşı direncini artıran önemli detaylar arasında. Dolgu zemin üzerine veya dere yatağına yapılan binalar risk teşkil eder.
En güvenli sığınağımız olan yuvalarımız da huzurla ve güvenle yaşayabilmek en temel ihtiyaçlarımızdan biridir. Psikolojik olarak sağlıklı olmak için, öncelikle biyolojik, sosyolojik ve ekonomik olarak güvende hissetmek gerekir.
Ve unutmamak lazımdır ki; bir depremlik, bir virüslük, bir nükleer savaşlık hayatlarımız var. Nasıl da duyarsızca yaşıyor ve nasıl da hiç ölmeyecekmiş gibi hesaplar içine giriyoruz... Ne çok gönül yıkıyor, ne çok kul hakkına giriyor, ne çok zulmediyor ve ne çok kibirden kuleler inşa ediyoruz, etmeyelim!
Depremsiz, felaketsiz, afetsiz günlere, sevgiyle……